02/04/2020
01/04/2020
03/04/2020
03/04/2020
02/04/2020
01/04/2020
Ferforje Fransızca kökenli bir sözcüktür. Sözlük karşılığı; “dövme demir” olan ferforje sözcüğü, bugün günlük hayatta demir işçiliğiyle yapılan bir sanatın adıdır.
Eski demir ustaları kömür ocağında kızdırdıkları demiri, örste çekiçle döverek şekil verirlerdi, zaman içerisinde işi dahada ilerleterek bunu bir sanata dönüştürmüşler. Usta ellerin demiri ateşle dövmesi ferforje sanatını doğurmuştur.
Eski demir ustaları günlük işlerde kullanılan basit at nalı, kazma, saban demiri gibi kaba demir aletleri yaparken bazı demir ustaları kendilerini geliştirerek ve zamanla ustalaşarak süslü ve ince işler yapmaya başlamıştır. Ocakta kızaran demirin, hünerli ustaların ellerinde oya gibi işlenmesiyle ortaya çıkan sanat eserlerine de ferforje denmiştir.
İnsan doğaya sözünü geçirmek yolunda en fazla uğraşı demire karşı vermiştir ve uzun yıllar boyunca çekiç, demirle tek baş etme yöntemi olarak kullanılmıştır.
İlk örneklerinden biri 4.yy.’a ait Dorset’te bulunan bir pencere parmaklığıdır. 12.yy.’da artık S ve C kıvrımları ferforjenin eskimeyen dilinin vazgeçilmez sözcükleri arasındadır. Yaprak ve çiçek motiflerinin plaka demirden ilk örneklerine de bu yy.’da Almanya’da rastlanır. 14.yy.’da dört yaprak motifine de rastlamaya başlarız. Bunun erken ve güzel örnekleri İtalya’da vardır. Demirde bu süslemelerle üçüncü boyutun da güzelliği katılmış, ışık ve gölge etkileri olabildiğince kullanılmıştır. Demirin çok kullanıldığı alanlar olan ocak ve şöminelerde ateşe dayanıklılığın üstünlüğü nedeniyle döküm ferforjenin yerine geçer.
16. yy.’ın başlarında ferforjenin en parlak örneklerine İspanya’da rastlanır. Ferforjenin yeniden doğuşu olarak görebileceğimiz 17.yy. kendisi de amatör bir demirci olan XIII. Louis’in 1610′da tahta çıkmasıyla başlar. 18.yy.’da da altın çağ devam eder. 18.yy.’ın sonlarına doğru büyük şehirlere göç, daha kolay ve ucuz üretilebilen döküm tekniğinin yaygınlaşmasını getirmiştir. Dökümcülük beraberinde doğal olarak ferforje ve dökümün bir arada kullanılmasını da gerekli kılmıştır.
19. yy. artık ferforjeyi tamamen eski bir yöntem olarak görmeye başlamış, bu anlamda uygulamalar biçim gerektirmedikçe aranmaz olmuştur. John Ruskin ve William Morris’in felsefesi ışığında yeşeren Arts & Crafts hareketi ile modern tekniklere tepkinin doğması, özellikle iç mekan uygulamalarda ferforjenin 17. Ve 18. yy. çizgisinde gündeme tekrar gelmesini sağlamıştır.
1. Dünya Savaşı tüm mimarlıkta durgunluğa yol açarken, günümüze varana kadar bazı geleneksel uygulamalar ve restorasyonlar dışında pek yeni örnek ortaya çıkmamıştır.
Ülkelerin gelişmişlik değerlendirmeleri yapılırken tükettikleri demir çelik miktarı önemli ölçüde göz önüne alınmaktadır. Bu, tabii ki endüstriyel gelişmedeki yerini ve önemini göstermektedir. Ancak demir denilen metalin geçmişteki yeri ve önemi değerlendirildiği zaman bunun sadece endüstriyel gelişme olarak değil de diğer yönlerinin de açığa çıkarılması gerektiği ortaya çıkmaktadır.
Demir varolduğu günden bu yana insanoğlunun savaşta silah, sosyal yaşamda araç olarak hep yanında ve ilk sırada yer almıştır. Ortaçağla birlikte demirin sanatsal yönünü keşfeden insanoğlu, ona verdiği sanatsal biçimlerle bir kere daha bu metalin ne kadar üstün olduğunu kanıtlamıştır.
Günümüzde endüstriyel alanda hak ettiği yeri alan demir, sanatsal anlamda geçmişteki yerine sahip değildir. Soğuk ve sıcak olarak işlenebilen ve gördüğü ısıl değişimler karşısında çok farklı özellikler kazanan bu harika metal, gerçek anlamda işlendiği zaman Rubensin tabloları kadar ilahi öğeler vermektedir.
Bugün marka olan tüm kurumlar müşterilerini daha estetik ve dinlendirici mekanlarda ağırlamak için, masalarından tavan avizelerine kadar birçok yerde ferforje ürünleri kullanıyorlar. Salonlarda ferforje konsollar, şamdanlar, kornişler, şaraplıklar ve çiçekler için ferforje taşıyıcılar var. Ferforjenin cam, ahşap, mermer, seramik gibi aynı şekilde doğadan gelen ürünlerle yan yana geldiğinde, bütünleşerek güzelleştiğini görüyoruz.